AMBALAJLI SU İLE ARITMA CİHAZINDAN ÇIKAN SU ARASINDAKİ FARKLAR

Faik KARADENİZ / Tarandır Şirketler Grubu Genel Koordinatörü


 

Ambalajlı su sektöründe son dönemlerde artan hammadde fiyatları, işçilik giderleri, enerji maliyetleri ve en önemli unsurlardan akaryakıt fiyatlarındaki hızlı artış; PET su ve özellikle 19 Litre polikarbon damacanada boş/dolu taşıma ücreti ve eve hizmet dağıtım giderlerinin artmasına neden olmuştur. Bu durum karşısında üretici firmalar var olma anlamında maliyetlerini yeniden yapılandırmak zorunda kalmışlardır. Özellikle 19 litre damacana fiyatlarının 20 ila 30 TL arası eve teslim fiyatlara yükselmesi, bu konuda şu tartışılır soruyu gündeme getirmiştir. Firmalar az mı, çok mu zam yaptılar? Bu fiyatlar da firmalara ve bayilere göre değişkenlik göstermektedir. 19 litre damacana fiyatlarındaki bu artış, su arıtma cihazı üreticileri ve pazarlama şirketlerine çok ciddi bir pazar oluşturmuştur.


Mevcut su arıtma firmalarına ek olarak yeni firmalarda su fiyatlarındaki bu artışı fırsat bilerek, ciddi reklamlar yaparak piyasaya katıldılar. Kendilerince haklılar. Bu firmalar son günlerde tüm kitle iletişim araçlarından (TV, radyo, sosyal medya) sürekli reklam yaparak ambalajlı su sektöründen çok ciddi pazar payı almaktadır.

Arıtma cihazlarının bir kısmının tüm arıtma yöntem ve teknikleri sudaki zararlı kimyasal ve mikrobiyolojik bileşenleri arıtırken, sağlık için yararlı ve gerekli tüm mineral ve bileşenleri de sudan uzaklaştırır. Sonuçta elde edilen saf su niteliğinde neredeyse sıfır mineral içeren bir yapay sudur. Vücudun birçok temel fizyolojik işlevi için gerekli olan kalsiyum, magnezyum, sodyum, klorür, bikarbonat ve sülfat gibi önemli bileşen ve minerallerin de arıtma cihazlarında sudan ayrıştırıldığını biliyoruz. Bu durumun orta ve uzun vadede sağlık problemleri yaratabileceğini ortaya koyan birçok makale ve bilimsel çalışma olduğunu da eklemek isterim. Bu konuda yapılan çalışmalar arıtılmış su tüketiminin kalp, damar ve kemik sağlığı problemleri, hipertansiyon, okul çağındaki çocuklara büyüme geriliği ve yetişkin nüfusta bazı kanser türlerine neden olabileceğini ortaya koymaktadır.

 

İçeceğimiz su, ambalajlı su mu yoksa arıtma cihazından alınan su mu olmalı?


"Arıtma cihazlarındaki filtre, arıtım haznesi, pompa gibi aksamlar; zamanında ve uygun şekilde temizlenip, değişimleri yapılmazsa, arıtılan suyun kimyasal ve mikrobiyolojik kirlenmesine sebep olarak sağlık için risk oluşturabileceği gerçeğini göz ardı edemeyiz."



Bu noktada toplumun doğru bilgilendirilmesi, sağlıklı ve güvenli su kullanımı üzerine bilgi ve duyarlılığın artırılması gereklidir. Bu cihazlardan elde edilen suların denetimine ilişkin hiçbir yasal düzenlemenin bulunmadığını unutmamalı ve bununla ilgili çalışmaların yapılması için harekete geçilmelidir. Oysa ambalajlanıp, tüketime sunulan PET su ve 19 litre damacana sular, yasal düzenlemeler gereğince hem kendi üretim tesislerinde günlük olarak hem de Sağlık Bakanlığı'nca sürekli denetim altındadırlar.


Bu konuda Ambalajlı Su Derneklerimiz SUDER ve SUSADER başta olmak üzere Sağlık Bakanlığı ile derhal irtibata geçmeli, ayrıca yine dernekler ve su sektörüne hammadde sağlayan preform, kapak, polikarbonat damacana vb. üretici firmaların da desteklerini alarak halkımızı TV ve tüm sosyal medyada haber ve bilgilendirmesinin acilen yapılması gerektiğini düşünmekteyim. Bu konuda bazı bilim adamlarımızla irtibata geçip, “Bilinçli su tüketimi nasıl olmalıdır?” anlamında tüm medya kuruluşlarında (TV’lerde, sosyal medyada vb.) halkı bilgilendirici çalışmalar yapılmalıdır. Aşağıda bu konulara değinen Prof. Dr. Müfit Zeki Karagülle hocamızın değerli bilgilendirme yazısı bulunmaktadır; hocamızın yazısı gerçekleri yansıtmaktadır.

Ambalajlı su üretimi, Sağlık Bakanlığı tarafından denetleniyorken, arıtma cihazlarından çıkan suyun kalitesi kimin tarafından denetleniyor?

 

“İstanbul Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri Bölümü, Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Müfit Zeki Karagülle: “Güvenli ve sağlıklı içme suyuna ulaşmak da en az ihtiyacı karşılayacak miktarda su tüketimi kadar önemli. İçme amacıyla kullanılan sular, mutlaka ulusal ve uluslararası geçerliliği olan sağlık ve hijyen koşullarına uygun olmalıdır. Farklı yöntemlerle arıtılarak kullanılan suların tüketilmesi düşünüldüğü gibi güvenli ve sağlıklı olmayabilir. Hatta mineral eksikliği başta olmak üzere bazı sağlık sorunlarına yol açabilir. Son yıllarda ülkemizde ileri su arıtma teknolojilerine, örneğin ters osmoza dayanan arıtma teknolojileri ile şebeke sularının ev ya da işyerlerinde arıtılıp, içme suyu olarak kullanılması öne çıkıyor. Bu yöntemle kimyasal kirlilikten ‘arınmış’ ve ‘kolay içilebilir’ ama aynı zamanda mineralleri de uzaklaştırılmış ‘demineralize’ (mineralsiz) hale gelmiş içme suyu elde edilmiş oluyor. Oysa bir içme suyunun sağlık riski taşımaması, başka bir deyişle insan sağlığına zarar vermemesi, en başta iki temel nitelik taşımasına bağlıdır. Bunlardan ilki, suyun bakteriyolojik olarak temiz yani hijyenik olması, ikincisi ise kimyasal yönden sağlıklı ve risksiz olmasıdır. Evsel su arıtma cihazlarındaki teknolojiler ile şebeke suyu mikrobiyolojik ve kimyasal olarak güvenli hale getirilmeye çalışılırken tamamen mineralsizleştirilir ve mikrobiyolojik yönden de bazen daha fazla kirletilir. Bu yüzden bu şekilde arıtılan suların sağlıklı olma koşulu yerine getirilemiyor. Arıtma sonrası elde edilen bu tür sular, neredeyse saf ya da damıtılmış su niteliği taşıyor. Saf su, sağlıklı ve doğal demek değildir. Saf su; soğutma sistemlerinde, ilaç üretimlerinde, araçların akülerinde yaygın olarak kullanılır, ancak içme suyu olarak uygun değildir. Doğada hiçbir canlı, saf su tüketmez. Saf su tüketimi, insanlar için de sağlıksız bir seçenektir. Yaptığımız araştırmada, şehir şebeke suyu ters osmoz ile çalışan bir evsel su arıtma cihazı ile arıtılma işlemine tabi tutuldu, arıtma öncesi ve sonrası su örneklerinin fiziko-kimyasal ve bakteriyolojik analiz sonuçları karşılaştırıldı. Böylesi bir arıtma işleminin şebeke suyunun fiziko-kimyasal ve bakteriyolojik kalitesinde iyileşmelere neden olmadığı, tersine olumsuz sonuçlara yol açtığı görüldü. Ayrıca işlem sudaki insan sağlığı açısından yararlı olan, başta kalsiyum ve magnezyum olmak üzere minerallerin tamamını sudan uzaklaştırarak cihazdan çıkan suyu mineralsiz, neredeyse saf su haline getirdi. Kalsiyum ve magnezyum vücudumuzda birçok temel fizyolojik işlevleri olan minerallerdir. Kalsiyum, kemiklerimizin ve dişlerimizin yapı taşıdır ve kemik ve diş sağlığından sorumludur. Kalp ve damar kasları ve çizgili kas kasılması, kan pıhtılaşması ve sinir iletiminde de önemli rol oynar. Kalsiyum eksikliğinden kaynaklanan en yaygın hastalık osteoporozdur. Kalsiyum eksikliğinin magnezyum eksikliği ile birlikte hipertansiyona neden olduğu da bildirilmiştir. Magnezyum eksikliği, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, damar sertliği ve diyabet gibi çeşitli patolojik durumların ortaya çıkma riskini artırır. Yapılan bilimsel araştırmalar, arıtılmış su tüketiminin kısa ve uzun vadelerde bazı sağlık sorunlarını ortaya çıkardığı gösteriyor. Özellikle arıtılmış su, bir insanın yaşantısında içtiği ve yemeklerinde kullandığı tek su olduğunda, sağlık riskleri kaçınılmaz hale geliyor. Bunun sonucunda orta ve uzun vadede her yaştaki kişilerde en başta mineral eksikliğine, özellikle de kalsiyum ve magnezyum eksikliğine bağlı sağlık problemleri gelişiyor. Özellikle yaşlılar ve çocuklar bu bakımdan daha fazla risk altındalar. İçme suyunda hem magnezyum hem de kalsiyum eksikliğinin okul çağındaki çocuklarda büyüme geriliği ve artmış diş çürüklerine yol açtığı gözlemlenirken, yetişkin nüfusta ise bazı kanser türlerine neden olabildiği öne sürülüyor. Çocuklarda artmış kemik kırılma riskine, ileri yaşlarda Alzheimer ve Parkinson gibi bazı nörodejeneratif hastalıklara, hamilelerde erken doğum ve düşük doğum ağırlığı gibi sorunlara neden olduğunu gösteren kanıtlar da var. Oysa bu cihazlar ile arıtılmadan tüketime sunulan sular, özellikle doğal kaynak ve doğal mineralli sular, belli düzeylerde mineral içeren sulardır. Ayrıca tabi oldukları yasal denetim ve kriterler nedeniyle de sağlıklı ve güvenli niteliği taşıyan sulardır. Dolayısıyla içme suyu olarak, doğal olarak belirli düzeylerde mineral içeren, doğada her türlü kirleticilerden korunmuş halde bulunan doğal yeraltı su kaynaklardan elde edilen ve denetlenen güvenli ve sağlıklı sular tercih edilmelidir.”