MAKALELER

Gazoz… Siyah beyaz dünyamızın renkli bir tadıydı. Özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda yaşayanlar için… Çay bahçesinde pipetle köpürtüp, leblebi eşliğinde içilirdi. Kimi zaman mahalle arasında onu yudumlamak adına top koşturduk. Mahalle arasında gazozuna maç yapardık. Kimi zaman da yazlık sinemada izlenen filme eşlik eder, içimizi serinletirdi. Filmin hararetini alır, içimizi serinletirdi. Kapağı bile çocukluk yıllarımızın en büyük oyun aracıydı. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle birçok çocuk satın alamadığı gazozların şişe ve kapaklarını biriktirirdi. Gazozlar kahvelerde fıskiyeli havuzlarda soğutulurdu.


Çocukluğu Gaziantep’te geçen şair Ülkü Tamer şöyle anlatıyor: “Gazozcuların başları kalabalık olurdu çoğu kere. Bir alıcı, yedi sekiz seyirci. Tekerlekli arabaların üstündeki buz kalıplarına yerleştirilmiş şişelerden birini kaldırırdı gazozcu, iyice sallar, sorardı: 'Caşar mı, caşmaz mı?' Alıcı, şişeyi süzerdi bir süre. Kapak açılınca gazozun taşıp taşmayacağını kestirmeye çalışırdı. ‘Caşar.’ Gazozcu da aynı görüşteyse, şişeyi bir daha sallar, yine sorardı: ‘Caşar mı, caşmaz mı?’ ‘Caşmaz.’ Gazozcu, öyle düşünmüyorsa, kapağı açardı. Gazoz taşarsa, alıcı beleşten içerdi gazozu. Taşmazsa parasını tıkır tıkır öderdi.”


Fransızca “gaseuse/gazeux” sözcüğünden Türkçeleştirilen ve meyve esansı şeker ve karbondioksit ile yapılan ve basınçlı hava ile şişelere doldurularak hazırlanan alkolsüz bir içki olan gazoz, maden suyuyla beraber 1890’larda hayatımıza girmiştir. Yunancada xaos/χαος/kaos sözcüğünden köken alan ve Flamanca’da da aynı şekilde okunan gaz sözcüğünden türemiştir.


Doğal kaynaklardan çıkan gazlı maden sularının sağlıkla ilişkisi çok eskilere dayanmaktadır. Gazı, suya ilk olarak 1767 yılında İngiliz Doktor Joseph Priestley ilave etmiştir. Üç yıl sonra da İsveçli Torbern Bergman karbondioksit üretecek bir ekipman icat ederek büyük miktarlarda yapay maden suyu üretimini gerçekleştirmiştir. Soda terimi 1798 yılında ilk defa kullanılmıştır. 1810 yılında ise ABD’de maden suları imitasyonu olan sodanın patenti alınmıştır. Soda ilk olarak ABD’de 1835 yılında şişelenmiştir. 


1832'de ise John Mathews isimli bir mucit taşınabilir boyutta, kurşun kaplı bir hazne içinde sülfürik asit ile mermer tozunu birleştirip karbondioksit üretmiştir. Kimyasalların etkisi nedeniyle tadı hoş olmayan bu gazlı suya çeşitli tatlı karışımlar ve gazı çabuk kaybolmasın diye sodyum bikarbonat eklemiş ve bu keşif sayesinde meşrubat sifonlarıyla satış noktaları, gün boyu gazlı içecek sunar hale gelmiştir. Ülkemizde ilk üretimlerde karbondioksit Bulgaristan'dan ithal edilmiştir. 


Osmanlı döneminde evlerde yapılan serinletici şuruplar, şerbetler içilirdi. Şekerle kaynatılan sıvıya şurup, kaynatılmadan hazırlanana da şerbet denmiştir. İçine kar konularak soğutulan bal şerbeti, pekmez şerbeti, badem şerbeti, gül, karanfil, zambak gibi hoş kokulu bitkilerin yanı sıra yine aromalı kayısı, vişne, limon, portakal, turunç, çilek, demirhindi, nar, koruk, meyan şurup ve şerbetleri, kadim zaman insanlarının ferahlık ve şifa niyetine içtikleri serinleticilerdi. Tükenmez denen (Arapçası meşrubat) fermantasyona uğratılmış meyve suyu da yapılırdı. Bu içecekler evlerde yapılması yanında, çarşılarda, kalabalık yerlerde şekerci dükkânlarında da yapılıp satılırdı. İlk dükkânını Bahçekapı’da açmış olan Şekerci Hacıbekir, meşrubat satma geleneğini on dokuzuncu yüzyıldan beri sürdürmektedir.


Gazoza bir tür şerbet de demek mümkündür. Ana maddesi su olan, gazlı şerbettir. Suya önce karbondioksit ilave edilir. Dinlendirilir. Sonra bu suya şeker, meyve suyu, aroma, esans eklenirdi. Gazlı su depolarda saklanır ve özel makinelerle şişelere doldurulup kapaklanırdı. Tabiiki soğuk olarak içilirdi. Gazoz, buzdolaplarının olmadığı dönemlerde, soğutmanın tek yolu, dağlarda saklanmış kar ile kocaman kalıplar halinde üretilen buzdu. 


Bir kaynağa göre gazoz Türkiye’ye maden suyu ile birlikte ithal malı olarak girmiştir. Türkiye'de meşrubatın ilk üretim tarihi ile ilgili kesin bir bilgi olmamakla beraber Sultan II. Abdülhamit döneminde 19.yüzyıl sonlarında bazı gayrimüslimlerin İstanbul'da meşrubat fabrikası (gazozhane) açarak işlettikleri bilinmektedir. Türkiye'de ilk Gazoz fabrikası 1890 yılında Beyoğlu'nda, Niğdeli Rum işadamı Aleksandr Mısırlıoğlu ve ortakları Ligor Bazlamacıoğlu ile Leon Şor tarafından kurulmuştur. Fransa'ya giderek gazoz yapma makinelerini satın alıp, ülkemize getirmiştir. Osmanlı’da ilk gazoz üretimi ‘Mısırlıoğlu’ markasıyla 1908 yılında yapılmıştır. Mısırlıoğlu gazozunu kısa sürede başka gazozlar takip etmiştir.


Bu markayı sırasıyla Hasan Bey, Hürriyet (1908), Neptün (1917) gazozları takip etmiştir. Neptün (1917) ve Cumhuriyet (1923) Beyaz Ruslar tarafından çıkarılmışlardır. Devamında Cincibir, Ankara, Elvan, Kocataş, Olimpos, Recep, Şirin Ada, Güven gibi yerel gazoz markaları ortaya çıkmıştır. Anadolu’daki ilk gazozlar Niğde’de Fertek, Ankara’da Ankara gazozu ve Bursa’da Nilüfer gazozlarıdır. Bir ara TEKEL tarafından gazoz üretimi yapılmışsa da, 40’lı yıllarda bundan vazgeçilmiştir. Bugün maden suyuyla ünlü Kızılay’ın da gazoz üretimi yaptığı biliniyor. Türkiye’de 60’lı yılların ortalarına dek birçok ilde yerel olarak üretim yapan, adları yerli olan gazoz imalathaneleri bulunuyordu.


Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar gazozlar, şişeleriyle olduğu kadar sifon adı verilen seyyar tezgâhlarda da satılırdı.Daha sonra İstanbul'da Kocataş Memba Suyu tesisinde “Cool Kola Koka” ismiyle ilk Türk meşrubatı üretilmiştir. O dönemde batı teknolojisi kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde Türkiye'de karamel üretim teknolojisi bilinmediğinden içenlerin dudaklarında iz bırakmaktaydı.


Daha sonraları Nur Kola, Kâtibim Kola üretilmeye başlanmıştır. 1960'lı yılların başında Fruko Tamek'in üretildiği tesisler Türkiye'nin en modern fabrikası idi. 1964 Ağustos'unda Pepsi Cola, iki ay sonra da Coca Cola üretilmeye başlanmıştır.


O ilk yıllarda gazoz, şişenin yanı sıra, sokak esnafının el arabasında taşıdığı sifonla bardağa doldurularak da satılırdı. İstanbul’da gazoz, evlerde de yapılırdı. Eski bir yemek kitabından alınan tarifte gazoz yapılışı şöyle anlatılıyor: “İki dirhem asid sitrik (yani limon tuzu), dört dirhem bikarbonat dö sud (karbonat) ile yarım kıyye suyu vaz edüp iki saat durduktan sonra sifon namındaki şişeyi alup beş altı saat mürurundan sonra istimal oluna. (… bekletildikten sonra içile.)”


İlk yıllarda gazoz üretimi ilkel yöntemlerle yapılmaktaydı. Şeker şurubu keçe bir torbaya maşrapa ile aktarılarak süzülüyor, cezveyle şişelere dolduruluyor, sonrasında şişeyle, sifonla veya el arabalarında bardakla satılmaktaydı. 1960'lı yıllarda bine yakın yerel gazoz markası olduğu tahmin edilmektedir. Gazoz hane cenneti olan Beyoğlu'nda başlayıp kısa süre sonra Anadolu'ya yayılan ve her şehrin kendine özgü tatlarıyla üretilen gazoz markaları pazara yayıldı. 

Cumhuriyet döneminde ise gazoz üretimine başlangıç 1930 yılına rastlamaktadır. Cumhuriyet’in ilanı sonrası 1930’larda hız kazanan gazoz üretimi 1960’lara varıldığında bine yakın üreticiye ulaşmıştı. İstanbul'da 1930'lu yıllarda esans, limon tuzu, ithal şişe ve karbonik asit ve meşrubat makineleri satan bir işyerinden karpuz kazan tabir edilen saturatör ile iki adet el trajı (şişe doldurma kapama makinesi) ile üretime başlanmıştır. O dönemlerin gazoz markaları Ankara, Olimpos, Çamlıca ve Nilüfer’idi, 1993 yılında Nilüfer ve Uludağ markaları adı altında üretilmiştir. O yıllarda gazoz üretimi ilkel yöntemlerle yapılmaktaydı. Şeker şurubunu süzmek için bir keçe torbaya maşrapa ile filtreden geçirilir sonradan bir cezve ile şişelere tek tek konulmaktaydı. Şurubun eritildiği kazan ise eski bir İngiliz küveti idi. İçine şurup konmuş şişeler de el trajlarında doldurulmakta ve kapatılmaktaydı. Cumhuriyet döneminde Türkiye genelinde 3 bine yakın gazoz imalathanesi olduğunu biliniyor. 


Altmışlı yıllara kadar yaz aylarında ortaya çıkan sokak satıcılarından biriydi gazozcu. Elle ittiği, tekerlekli, ahşap arabasının içine gazoz kasalarını yerleştirir, üzerlerine de kar ya da buz kalıpları koyarak çarşı pazar yerlerinde, parklarda, gazoz satarlardı. Gazoz arabasının geçtiği yerlerden damla damla sızan su, uzun bir iz bırakırdı. O yıllarda Türkiye’de yalnızca sade gazoz üretildiği için, gazozcular da bunu satarlardı. “Buz gibi gazoz, otuz iki dişe keman çaldırıyor!” sloganını bağırarak reklam yaparlardı.


Özellikle 1980 sonrası küresel içecek markalarının Türkiye piyasasına hâkimiyetine başlaması ile yerel gazoz üreticileri rekabet gücünü kaybetti ve hızla kepenk kapatmaya başladı. Bütün bunlara karşın halen günümüzde yüze yakın yerel gazoz üreticisi faaliyetini sürdürmektedir. Gazozun on dokuzuncu yüzyıl sonlarında başlayan saltanatı, 60’lı yılların ortalarına kadar sürecekti. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında değişen toplumsal yaşamda, oldukça yaygınlaşacak, bir dönem Türk filmlerinde Nuri Alço’nun “Soğuk gazoz içer misin yavrum?” replikleri, bir dönem annelerin, anneannelerin “Aman dikkat et gazozuna ilaç atarlar” sözleriyle tehlikeli bir içecek haline gelse de, onu tahtından eden Cola’nın saltanatının başlaması olacaktı.


1964 yılında iki yabancı kola markasının pazara girmesiyle, gazoz üreticilerinin önemli bir kısmını oluşturan gayrimüslimlerin göç etmesiyle, gazoz üretimi yavaş yavaş azalarak anılarda kalmıştır. Anadolu’da başlayıp yabancı sermayenin Türkiye piyasasında hâkim olan bir hikâyedir gazoz. Son yıllarda gazoz nostaljik bir değer kazanarak yavaştan geri dönmeye başlamıştır. 

 


Anadolu’da farklı yörelerde gazoz tatları değişmektedir. Aynı aromaya sahip olsa bile farklı şehirlerde üretilen gazozlar o şehre dair izler taşımaktadır. Gazozun ana maddesi su olduğuna göre her yörenin suyu gazoza ayrı bir tat vermektedir. Gerçekten bu topraklarda tamamen bize ait olan bir şey varsa onlar da birbirinden özel gazozlardır. Örneğin Urfa’nın Yudum Gazozu, yörenin kültürüne yakın acımsı tadıyla insanı hayrete düşürüyor. Yudum’u bir kenara bırakıp Mersin’in Ankara Gazozu ferahlık vererek başka bir lezzet sunmaktadır. 
1877 yılında saraya mensup ailelerden Talat Paşa ve Fuat Bey, ismi bilinemeyen Fransız yatırımcı ile birlikte Keşiş Dağı Maden Suyunu, o günün koşullarına göre endüstriyel olarak ilk kez şişeleyip satışa sunmuştur. Fuat Bey'in ölümü üzerine Keşiş Dağı Maden Suyuna ait hisseler Sıtkı Bey'e, Fransız ortağın hisseleri ise İtalyan yatırımcı Signor Parrodi'ye geçmiştir. Padişah Sultan Mehmet Reşat Han tarafından Osmanlı İmparatorluğu döneminin ilk maden suyu işletme imtiyazı da Keşiş Dağı Maden Suyuna verilmiştir.


1925 yılında Keşiş Dağı'na bir tırmanış gezisi düzenlenmiş ve geziye katılan heyette bulunan Dr. Osman Şevki, dağın ululuğu karşında büyülenerek "Ne Ulu Dağ" demekten kendini alamamış ve Ankara'ya döndüğünde bir rapor hazırlayarak dağın adının "Uludağ" olarak değiştirilmesini teklif etmiştir. 1926 yılında yapılan değişikliğin sonucunda Keşiş Dağı Maden Suyunun adı "Uludağ Maden Suyu" olarak değiştirilmiştir. 


İstanbul'da o yıllarda esans, limon tuzu, ithal şişe, asit karbonik tüpü ve meşrubat makineleri satan David Kohen'den bir adet 'karpuz kazan' olarak tabir edilen satüratör ile iki adet el tirajı (şişe doldurma makinesi) satın alan Mehmet Hakkı Erbak ve ortağı Mustafa Naci Bey, Bursa Set Başı'ndaki kiralık bir fabrikada mesleğe ilk adımlarını atmışlardır. O dönemde Bursa'daki diğer gazozcular ise Bulgaristanlı Alis Efendi, Musevi David Efendi ve Köse Hüseyin Efendiydi.


Gençlik yıllarında, İzmir'e giden Nuri Erbak, oradaki fabrikalarda ilk kez 6 musluklu otomatik gazoz makinesiyle tanışmıştır. Erbak, Paşabahçe Şişe Fabrikası kurulmadan önce ot saplarıyla kanaviçe balyalar içinde ambalajlanmış Avrupa ithal şişeler kullandıklarını anılarında anlatmaktadır. Meşrubat dünyasında önemli bir yer edinmeye kararlı olan Nuri Erbak, 1933 yılında Uludağ Gazozu'nun üretimine başlamıştır. Bu yıllarda ERBAK, bir kasa gazozun fiyatının 36 kuruş olduğu gazoz dağıtımını tek atlı, iki adet at arabasıyla yapıyordu. Erbak, gazozculuğa ilk başladığı yıllarda asit karboniği, Bulgaristan'dan ithal ediliyordu.


Japonya’dan Almanya’ya, İtalya’dan ABD’ye, dünyanın en eski aile şirketlerinde kuruluş tarihleri 1000’li yıların öncesine kadar uzanmaktadır. Türkiye’de ise ticaret o kadar eski olmadığından en azından kurulanlardan şu anda devam edenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir. Günümüze uzanan şirketlerin kuruluş dönemine ise 18’inci yüzyılın damgasını vurduğu dikkati çekmektedir. Ülkemizde ise bu tip şirketlerden Kurukahveci Mehmet Efendi, Hatemoğlu Giyim, Hacı Bekir Şekerleme ve Lokum ve Erbak Uludağ Meşrubat şirketlerini sayabiliriz. 


İzmir’in en eski gazoz şirketi olan Su-Ga olup eski ismiyle de İmren Gazozu’dur. Su-Ga'ya da İmren, İzmir’in en eski gazoz markalarındandır. Kurucusu ise Nurettin Özertuğrul’dur. Bu işi babasından öğrenmiş olup Osmanlı döneminde, babası ve iki amcası Zülfikar Biraderler ismiyle gazoz üretiyormuş. Nurettin Özertuğrul ise bu işe kendi söylemiyle, 1945’te başlamıştır. 1960 ve 70’li yıllarda İzmir’de yaklaşık 41 gazoz üreticisi bulunmaktaydı. Gazozlar at arabasıyla dağıtılırdı. Nurettin Özertuğrul 16 yıl at arabasıyla gazoz dağıtmış, 50’li 60’lı yıllarda İzmir’in sayıları oldukça az olan ilk araçlarından birini alarak dağıtıma başlamıştır. 80 kuruşa bir kasa gazoz sattığı yıllarda, dağıtım yaptığı ilk aracını 6 aylık sıranın sonunda 7 bin 650 liraya almıştır. Günümüzde hala üretime devam etmektedir. 


Çamlıca Gazoz, Ekrem ve Nazif Erkli kardeşler tarafından 1946 yılında ilk üretimini gerçekleştirmiştir. 


Coca Cola’nın Türkiye’deki macerası, 2007 yılında kaybettiğimiz iş adamı Kadir Has’ın 1950’li yılların başında Adana-İncirlik’te bulunan Amerikan üssündeki alışveriş merkezinde Coca Cola’yı tatması ve çok beğenmesiyle başlamıştır. Kadir Has ilk ABD yolculuğunu da o yıl yaptı ve Coca Cola’nın Amerikalıların hayatındaki önemli yerini gördü. Bu seyahat sonrasında Has’ın kafasındaki tek soru “nasıl Coca Cola’nın Türkiye’de temsilcisi olabilirdi. 


Alarko tarihinde on yıl boyunca “Coca Cola” Kadir Has için bir düş olarak yer almıştır. Döviz kıtlığı, ekonomik kriz bu düşünü gerçekleştirmesine olanak vermemiştir. Adana’da olması da bu konunun takip edilmesini güçleştiriyordu. 1960 yılında işini İstanbul’a taşıdı ve Coca Cola macerası da başladı. Çevresindeki hemen herkese göre bu çok zordu. Coca Cola temsilcilik konusunda son derece titizdi ve çok şartları vardı. Ama vazgeçmedi. 1960’tan sonra emekliye sevk edilen General Behçet Türkmen’in yabancı dil bilmesi ve uluslararası ilişkileri nedeniyle yardımcı olacağını düşünerek ona bu düşüncesini açtı. Emekli Büyükelçi İlter Türkmen’in de babası olan Türkmen Paşa, işin başına geçmeyi kabul etti ve şirkete %5 hisse ile ortak oldu. 


Coca Cola’nın merkeziyle yazışmalar başladı. Üç yıllık yazışmalardan sonra sonuç alındı. 1963 yılında The Coca-Cola Company (TCCC) ürünlerin şişeleme ve dağıtımını yapmak üzere ilk “franchise”ı Has Grubu’na verdi. Grup, Coca Cola işi için İstanbul Meşrubat Sanayi Anonim Şirketi’ni (İMSA) 3,5 milyon liralık sermaye ile kurdu. 1963 yılında The Coca-Cola Company (TCCC) ile İstanbul Meşrubat Sanayi Anonim Şirketi (İMSA) arasında Franchise anlaşması bir ilkti. Bunu bir yıl sonra Adana için yapılan anlaşma izledi. Bu süreçte, Coca Cola’nın İMSA ile yaptığı anlaşmanın önemi ve İMSA’nın üstlendiği sorumluluk daha iyi anlaşılabilir. 


Coca Cola, tüm dünyada ender olarak verdiği imtiyazı İMSA’ya tanımıştı. Yapılacak ilk iş Coca Cola standartlarında bir şişeleme fabrikasının kurulmasıydı. Bu kurulum çalışmalarında tüm işlemler TCCC’nin denetimi altında gerçekleşiyordu. Türkiye’de gıda işleme tesislerinin hijyen ve sanitasyon standartları henüz tam oluşturulmadığından, ABD standartları dikkate alınmıştı. Fabrika için Bakırköy - İncirli’de Londra Asfaltı (şimdiki E5 yolu) üzerinde 30 dönümlük bir arazi alınmış ve tesisin kurulması işlemlerine başlanmıştır. Bu sürecin başarıyla ve kısa sürede tamamlanmasında Alarko’nun önemli katkıları olmuştur. 


14 milyon liraya mal olan fabrika 27 Şubat 1964 günü açılmıştır. Coca Cola’nın dünya üzerindeki 1109. fabrikasıydı. Coca Cola fabrikası mimari olarak, Coca Cola’nın uluslararası standartlarına uygun olarak çok modern, transparan bir şekilde tasarlanmıştı. Londra asfaltından geçenler yolun kenarındaki güzel düzenlenmiş bir bahçenin içinde yer alan fabrikanın cephesindeki şeffaf bölümlerden içerisini, pırıl pırıl kazanları, son derece düzgün tesisatlarını görebiliyorlardı. Bu tertemiz ve bir fabrika için alışık olunmayan görüntü Coca Cola isminin hafızalara yerleşmesine yetiyordu. Bu fabrikanın Türkiye’deki, özellikle gıda sektöründeki endüstriyel yapıların gelişiminde önemli bir etkisi olmuştur. 


Coca Cola gelene kadar Türkiye’de en yaygın meşrubat gazozdu. Ancak Türkiye çapında meşrubat pazarı henüz oluşmamıştı. İstanbul’da Çamlıca, Bursa’da Uludağ gazozları bölgesel pazar olarak Marmara’da biliniyordu. Ancak her şehrin kendi gazozları vardı. Soğutma ve soğuk hava depolaması da henüz emekleme döneminde olduğu için gazozlar buz kalıplarıyla soğutulan soğuk muhafazalarda tutulurdu. Coca Cola’nın bir yıl içinde güney bölgelerine de açılması meşrubat işinde ulusal pazarın hızla gelişmesinde, dağıtım kanallarının kurulmasında ve soğuk muhafaza ve depolama alanında da önemli gelişmelere ortam sağladı. Alarko da bu dönemde soğuk oda ve depo işlerine başlayacaktı. İMSA başlangıçta, halkın alışkanlıkları nedeniyle Coca Cola’ya tam olarak güvenememiş olacak ki onun yanına bir de gazozu eklemişti; Elvan Gazozları. Bu iki isim uzun süre birlikte anıldı. Elvan ulusal gazoz markası haline geldi. Hatta bir süre "Coca Cola’yı sırtladı" bile denilebilir. Coca Cola’nın peşinden Türkiye’ye giren Pepsi Cola da aynı yolu izleyecek, Fruko Gazozları da ulusal pazara çıkacaktı. 

 

“Annemler Size Gelecek” kitabının yazarı Ayfer Tunç gazozu şöyle anlatmıştır; “Çocukların gözdesi gazozdu. Artık su muamelesi yapılan gazozlar, sabit gelirli aileler için pahalı bir içecekti. Küçük şehirlerde sıcak yaz günlerinde konu komşuyla birlikte çay bahçesine gidilirdi. Önceden sadece bir gazoz içebilecekleri konusunda tembihlenen çocuklar garsonun gazozu açmadan getirmesini tercih ederlerdi. Çünkü garson gazozun kapağını açarken çıkardığı o ses çocuklara müthiş haz verirdi. O zamanlar kalınca, yağlı kâğıttan yapılan pipetlere kamış denir, gazoz şişesinin içine bu kâğıt pipetler konur ve çocuklar gazozla oynamaya başlarlardı. O zamanki gazozların çocukların arasındaki adı sade, meyvalı, kola değil; beyaz gazoz, sarı gazoz, kara gazozdu. Coca Cola’ya “Koka Kola” değil “cococola” denir, bazıları Pepsi’ye düşkün olurlardı. Yurt çapında bilinen ve bulunan Uludağ, Yedigün, Fruko, Çamlıca, Elvan, Ankara Gazozu gibi gazozların yanı sıra, her şehrin küçük imalathanelerinde üretilen ve sadece o şehirlilerin bildiği kendi gazozları da vardı. Adapazarı’nın yöresel gazozu Neşe Gazozu, Balıkesir’inki Fertek Gazozu’ydu. Bunlar ünlü markalara göre daha ucuzdu, okul kantinlerinde, sinemalarda, büfelerde en çok yerel gazozlar satılırdı. En çok biriktirilen şey gazoz kapağıydı. Gazoz kapağı biriktirmenin bir raconu vardı. Az bulunan gazozların kapakları daha kıymetliydi. O yıllarda Pepsi ve Coca Cola yerel gazozlara göre daha pahalı olduğu için, kapakları da doğal olarak daha kıymetliydi. Bira kapağı toplayanlar, bakkal önlerinden çok, şehir içindeki tekel büfelerinin önlerinde aranırlardı. Bu işi ciddiye alan çocuklar topladıkları gazoz kapaklarının envanterini tutarlardı. Küçük bir deftere, 35 Çamlıca, 42 Yedigün, 15 Pepsi, 9 Tekel Birası, 8 Tuborg, 66 Neşe Gazozu, 24 Elvan gibi, ellerinde hangi kapaktan kaçar tane bulunduğunu yazarlardı. Çok gazoz kapağı olan çocukların itibarı da büyük olur, beş yüz adet kapak dilden dile geçerken, abartılarak on bin kapağa kadar çıkardı”.
Halk arasında gazoz kapağı olarak bilinen taçlı kapağın Türkiye’de ilk üretiminin 1930’lu yıllarda İstanbul’da başladığı tahmin edilmektedir. İlk taçlı kapak üreticisi, B. Kirkor Mısırlıyan’dır. Mısırlıyan, önce taçlı kapak ithalatı ile işe başlamış, daha sonra ithalatın yanında basit pres ve kalıplarla taçlı kapak üretmiştir.


İlk taçlı kapaklar şerit tenekelerin basit preslerde özel kalıplar kullanılarak preslenmesi ile yapılmıştır. Daha sonra Hassler-Sommer firmasının geliştirdiği geniş teneke şeritlerin çok kalıplı otomatik preslerde basılması ile taçlı kapaklar elde edilmiştir.


Taçlı kapaklarda ilk zamanlarda conta olarak madeni para şeklindeki mantarlar kullanılmıştır. Mantar, Portekiz, İspanya, Fransa’nın Akdeniz sahili, İtalya’nın Sicilya Adası, Cezayir, Tunus ve Fas’ın Akdeniz sahilinde yetişen mantar meşesinin kabuklarından üretilir. Taçlı kapaklarda kullanılan mantarlar, şarap şişelerinde kullanılan kaliteli mantarlardan farklıdır. Taçlı kapak mantarı yapmak için önce mantar parçaları zamkla yapıştırılarak, bir bastonun düz kısmına benzer hale getirilir. Mantarın bu formuna “baston” denir. Mantar parçalarının zamkla yapıştırılmış haline ise “aglomere” denir. Baston şeklindeki agromereler, madeni para büyüklüğünde dilimlenerek yuvarlak mantar contalar elde edilir. Teneke levhaların dış yüzüne baskı yapılır. İç yüzü ise mantarın tenekeye yapışmasını sağlayacak özel bir lak/cila ile laklanır. Otomatik preste taçlı kapak haline getirilen teneke kapakların içine konan mantar dilimlerinin ısı ve basınç altında tenekeye yapışması sağlanır.


1970’li yıllara gelindiğinde taçlı kapak ihtiyacının çok artması, aglomerenin pahalı olması ve mantarın contalama özelliğinin mükemmel olmaması nedeniyle başka tip conta arayışına girilmiş ve sonuçta PVC esaslı conta kullanılmaya başlamıştır. Taçlı kapak üreticileri de bu yeniliğe uygun olarak 1970’li yılların ortasında makine parklarını yenilemişlerdir. Sonraki yıllarda yapılan araştırmalar, PVC’nin insan sağlığına zararlı olduğunu göstermiştir. Taçlı kapağın iç yüzü tamamen PVC conta ile kaplı olduğu için, şişe içindeki bira, meşrubat ya da maden suyu doğrudan PVC conta ile temas halindedir. Bu nedenle son yıllarda PVC contadan vazgeçilmiş ve PVC ihtiva etmeyen (PVC free) contaların kullanımına başlanmıştır.


İlk yapılan taçlı kapakların dış yüzeyinde baskı yoktu. 1955-1960 yıllarına kadar ithal edilen veya Türkiye’de üretilen kapaklar baskısız olduğu için, gerek ithalatçılar gerekse yerli üreticiler aynı kapağı farklı firmalara satabiliyorlardı. Zamanla kapak kullanan firmaların ihtiyaçlarının artması ve müşterilerin baskılı kapak istemeleri üzerine, önce bu sektöre hizmet veren matbaa tesisleri kurulmuş, daha sonra da taçlı kapak üreticileri kendi lak ve baskı tesislerini oluşturmuşlardır. 


1930’lu yıllarda İstanbul’da ilk taçlı kapak üretimini gerçekleştiren B. Kirkor Mısırlıyan’ı daha sonra Tripidis Y. ve S. Yasef firması ile Tokel Ohannes ve S. Hizal firmaları takip etmiştir. Üçüncü taçlı kapak üreticisi Berko Kon’dur. Berko Kon da aynı Kirkor Mısırlıyan gibi işe kapak ithalatı ile başlamış ve ardından 1940’lı yıllarda Sevko Şişe Kapsülü İmalathanesi isminde bir şirket kurarak taçlı kapak imalatına da başlamıştır. 1952 yılında müşterisi ve Güzel Ankara Gazozları’nın sahibi olan Hüseyin Başarır ile ortak olarak, taçlı kapak üretmek üzere Konbaş adında bir şirket kurmuş ve şirkete Kayserili bir tüccar olan Halil İbrahim Erünkut’u da eşit hisseye sahip olacak şekilde ortak almışlardır. Konbaş, bu sektörün ilk ciddi büyük üreticisi olarak İstanbul, Eminönü’nde çalışmaya başlamıştır. Kombaş’la yaklaşık aynı yıllarda İstanbul’un Büyükdere semtinde İsmail Rahmi Elmastaş, taçlı kapak üretimine başlamıştır. 1953 yılında ise Olinto Valenti ve Ortağı Kapsülcülük Kolektif Şirketi, Dolapdere Caddesi üzerindeki işyerlerinde taçlı kapak üretmek üzere faaliyete geçmiştir.


1955 yılına gelindiğinde, Fahir Naci Ataberk, Tahir İkbal, Kemal Has ve Adapazarlı Celepçi Ailesi tarafından, taçlı kapak ve onun yanında başta kavanoz kapağı olmak üzere çeşitli kapaklar üretmek amacıyla, o yılların en büyük ve modern tesisi olan Metal Kapak Kolektif Şirketi kuruldu. Bu şirketin önemli bir özelliği, taçlı kapak üreticileri içinde ofset matbaa tesisine sahip olan ilk firma olmasıydı.


Metal Kapak’tan bir yıl sonra, İstanbul Kartal’da Tasaş firması kuruldu. Tasaş, esas olarak teneke kutu ve plastik ambalaj üretmek üzere kurulmuş bir şirket olmasına rağmen, taçlı kapak üreten bir üretim hattına da sahipti.


İstanbul’da 1955 yılından sonra taçlı kapak üretmek üzere kurulan şirket sayısında hızlı bir artış görülmüştür. 1957 yılında Taç Kapsülcülük, 1958 yılında Erk, İhsan Erkli, 1960’lı yılların başında Haydar Balkan ve Ortağı, Hikmet Alnıtemiz ve Mehmet Fevzi Bilgen, taçlı kapak üretimine başlamışlardır. 1958 yılında Konbaş da taş baskı yapan bir matbaa alarak baskılı taçlı kapak üretmeye başlamıştır.


1962 yılından 2013 yılına kadar geçen 51 yılda İstanbul’da yalnız taçlı kapak üretmek üzere dört firma daha kurulmuştur. 1967 yılında kurulan Erdoğan Gazoz Kapsülü Sanayi, 1971 yılında kurulan Aga Ambalaj ve 1974 yılında kurulan Berca Metal bunlar arasındadır. Halen İstanbul’da bu konuda faal olan şirketler Kombaş ve Erk Ambalaj’dır.


Ankara’da taçlı kapak üretmek üzere faaliyete geçen ilk şirket, 1963 yılında Kâzım ve Cemal Altıntaş kardeşlerin kurduğu Altıntaş Kolektif Şirketi’dir. Bunu, 1965 yılında İstanbul’da taçlı kapak üreten İhsan Erkli’nin bir ortakla Ankara’da kurduğu Azim Sanayi Kolektif Şirketi takip etmiştir. 1965’ten 2004 yılına kadar 49 yıl boyunca Ankara’da bu konuda başka bir şirket kurulmamıştır. 2004 yılında ise Altıntaş firmasının ortaklarının ayrılması sonucu Al-Cap şirketi kurulmuş ve taçlı kapak üretmeye başlamıştır. Halen Ankara’da Altıntaş ve Al-Cap haricinde taçlı kapak üreten başka bir şirket bulunmamaktadır.


İzmir’de yalnız taçlı kapak üretmek üzere faaliyete geçen tek şirket, 1960 yılların ortalarında David Celardin’in kurduğu Kapsan’dır. 1930 yılında Yako Sadi ve Ahmet Çalışkan’ın kutu üretmek için kurduğu şirket başlangıçta kısa bir süre için taçlı kapak üretimi yapmıştır. Daha sonra yine kutu üretmek üzere kurulan Botaş, kardeş kuruluşu olan Tuborg’un bira kapaklarını yapmak için taçlı kapak üretim hattı almış ve 1969-2002 yılları arasında taçlı kapak üretmiştir.


1961 yılında Adana Ceyhan’da faaliyete geçen Mosaş, 1973 yılında kutu üretiminin yanında taçlı kapak üretimine de başlamış ve 1993 yılında kapanan İstanbul’daki Metal Kapak firmasının bazı makinelerini almıştır. Mosaş, 1997 yılında kapanmıştır. 1998 yılında ise Cemil Bozdağ’ın kurduğu Temiz-İş firması Ceyhan’da taçlı kapak üretmeye başlamış ve daha sonra Rastaş adını almıştır. 1998 yılında ise Alpaş, teneke kutu yanında taçlı kapak üretimine de başlamıştır.


1964 yılında Konya’da Arel İmalat Sanayi ile 1969 civarında Eskişehir’de Atik Kapsül bir süre taçlı kapak üretmişlerdir. 


Gazoz ve özellikle gazoz kapağı üzerine Cem Yılmaz’ın rol aldığı “İftarlık Gazoz” filmi ülkemizdeki gazoz olgusunu toplum yaşamımızdaki yerini vurgulamaktadır. Filmde “Cibar Kemal” gerçek bir karakterdir. İftarlık Gazozun özelliği basit, yerel ve belirli bir tarihe özgü hikâyeyi Türkiye’nin tarihinin bir kesiti, özü haline getirmiştir.


En önemlisi de, filmin anlattığı hikâyenin gerçekliğidir. Filmde Adem, Hasan ve Cibar Kemal ve Ula halkı o kadar gerçekçi ki gazoz ve gazoz kapağının ülkemiz yaşamındaki yeri de o kadar gerçektir. 

KAYNAKLAR: 

* AKBULUT, M ve ÇOKLAR, H. 2013: Alkolsüz İçeceklere Üretimi ve Kullanılan Maddeler, International Second Hala ve Healty Food Congress, November 7-10, Konya, 17 s.
* ANON, 2005: Over 100 years of fun and refreshment, The Pepsi Cola Story, 24 s. 
* ANON, 2006: Gazlı İçeçek Sektörü Araştırması, İTO Dış Ticaret Araştırma, 13 s. 
* ANON, 2009: Alarko Tarihinden https://www.alarko-carrier.com.tr/tr/Dosya/AlarkoTarihinden/AlarkoTarihinden_19.pdf
* ANON, 2010: Uludağ Gazozu'nun 77 yıllık öyküsü, 06.09.2010 http://ekonomi.haber7.com/ekonomi/haber/600455-uludag-gazozunun-77-yillik-oykusu
* ANON, 2011: 125 years of sharing of happiness, A Short History of the Coca Cola Company, 44s.
* ANON, 2012: Tarih Gibi Şirketler, Capital Dergisi, 01.07.2002 http://www.capital.com.tr/capital-dergi/tarih-gibi-sirketler-haberdetay-2896
* ANON, 2013: Türkiye'de ilk Gazoz Üretimi, 29.09.2013 http://www.reitix.com/Makaleler/Turkiye-de-ilk-Gazoz-Uretimi/ID=653
* ANON, 2014: Ülkece Meşrubatı Ne Kadar Çok Sevdiğimizi Gösteren 33 Yerel Gazoz, 27 Mayıs 2014,
https://onedio.com/haber/ulkece-mesrubati-ne-kadar-cok-sevdigimizi-gosteren-33-yerel-gazoz-310575
* ANON, 2015: Anadolu’nun Kayıp Gazozları, GAZOZ, YEMEK, 21/02/2015 http://www.hayalci.co/anadolunun-kayip -gazozlari/
* ANON, 2016: Siyah Beyaz Yıllarımızın Renkli İçeceği Gazozun Tarihçesi, http://www.leblebitozu.com/siyah-beyaz-yillarimizin-renkli-icecegi-gazozun-tarihcesi/
* ANON, 2017: Beyoğlu Gazozu, Geçmişten günümüze gazozun tarihi (Kaynak: #Tarih dergisi; Gastro Tarih) Türkiye'de gazozun tarihi (Kaynak: #Tarih dergisi; Gastro Tarih) https://www.beyoglugazozu.com/gazozun-tarihesi
* ANON, 2017: The Story of Coca Cola, 4 s. 
* ATAM, Z. 2016: İftarlık Gazoz üzerine… Birgün Gazetesi http://www.birgun.net/haber-detay/iftarlik-gazoz-uzerine-103913.html
* BELLIS, M. 2017: Introduction to Pop, The History of Soft Drinks Timeline, 17 April https://www.thoughtco.com/introduction-to-soda-pop-1992433
* BERK, E. 2014: Olimpos Gazozları ve Bazlamacı Apartmanı eşliğinde 6-7 Eylül’ün hikâyesi, 5.9.2014 AGOS Gazetesi http://www.agos.com.tr/tr/yazi/7927/olimpos-gazozlari-ve-bazlamaci-apartmani-esliginde-6-7-eylulun-hikayesi
* CANAN, A., NARDALI, S. ve KARTAL, B. 2005: Gazlı İçecek Sektörü ve Gazoz Pazarındaki KOBİ’ler. Yönetim ve Ekonomi, Cilt:12 Sayı: 2 Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. MANİSA, 13s. 
* ÇOŞKUN, O. 2012: Çamlıca Gazoz’un Hazin Öyküsü 26 Şubat 2012 http://www.pazarlamasyon.com/pazarlama/camlica-gazozun-hazin-oykusu/
* EMMINS, C. 1991: SOFT DRINKS Their origins and history, Shire Publications Ltd., 32 s.
* OMUR, M. T. 2013: Bir zamanların ve her zamanın güzel içeceği GAZOZ, 8 Aralık, Hürriyet Gazetesi,
http://www.hurriyet.com.tr/bir-zamanlarin-ve-her-zamanin-guzel-icecegi-gazoz-25303389
* ÖNER, E. 2014: Ustadan Çırağa Bir Gelenek, Türk Teneke Ambalaj Sanayi Tarihi,
* SÖNMEZYURT, H. 2016: İftarlık Gazoza bir dava yetmez... Gerçekliği çalmış çünkü. KÜLTÜR SANAT, 2 Mart 2016. http://www.birgun.net/haber-detay/iftarlik-gazoz-a-bir-dava-yetmez-gercekligi-calmis-cunku-104070.html
* STEEN, D. ve ASHURST, P. R. 2006: Carbonated Soft Drinks: Formulation and Manufacture, Blackwell Publishing, ISBN-13: 978-14051-3435-4 ISBN-10: 1-4051-3435-6, 348 s.
* STODDART, B. 2013: The Pepsi Cola Story, 24 s. 
* YÖRÜK, Z. F. 2016: İftarlık Gazoz‘da anlatılan kimin hikâyesi 26 Şubat 2016 http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160225_iftarlikgazoz

DİĞER MAKALELER